Songül öğretmen ilk görev yeri olarak Malatya'nın köyüne tayin olmuş çiçeği burnunda bir resim öğretmeniydi. Köyündeki okulu görmeye geldiği gün girişteki Ayçiçek tarlasının yanında ailesi ile birlikte vakit geçiren Hatıç'a( hatice) selam verdi. Ayaküstü iki muhabbet sonrası Hatıç öğretmenine okulun ve lojmanın yolunu tarif etti. Hayatını değiştirecek yolun başlangıcıydı bu.
Aradan zaman geçmiş okullar açılmıştı. Okulun ikinci günün Songül öğretmen Hatice'nin sınıfında derse girmişti. İlk dersler öğrencinin yeteneğini gözlemlemek ile geçiyordu. Ama Hatice'nin kabiliyeti farklıydı. Songül öğretmen mesleğinin ilk yılında aradığını bulmuştu. Hatice'nin daha önce yaptığı resimleri inceledi. Songül öğretmen ilgilendikçe Hatice daha güzel resimler çiziyordu. Onun adına bir resim yarışmasına katılmaya karar vermişlerdi. Yarışmaya köylerindeki ırmağın kenarında hayalindeki okulu çizdiği resim ilde ikinci olmuştu. Bu şekilde ailesinin izniyle Malatya'ya geldiğinde üzerinde yeni elbisesi içi kıpır kıpırdı. Songül öğretmenin ise sevinçten ayakları yerden kesilmişti.
Ama Hatice'nin bir hayali daha vardı. Resmini yaptığı yerleri görür görmez hafızasına kazıyordu ama iyi bir fotoğraf makinası olsa önce fotoğraf çeker sonra resmini çizerdi. Songül Öğretmene açtı bu konuyu:" Öğretmenim fotoğraf makinası istiyorum ama hediye olmamalı tamamen el emeğim olmalı. Başka köylülerin tarlasında günlük çalışıyorum ama yeterli olmuyor. Ne yapsam bilemedim" diye içini döktü. Songül öğretmen İzmir'de çocuk ressamların eserlerini toplayan bir koleksiyoncuyu buldu. Hatice'nin yaptığı resimler ufaktan da olsa satılıyordu. Aradan 3-5 ay geçtikten sonra okula gelen kargoda Hatice'nin hayalindeki makine vardı. Sevinçten ne yapacağını bilmiyor. Bebek misali gözünden sakınıyordu makinasını. O makine ile fotoğraflar çekiyor hem de yaptığı resimleri sergiliyordu. Gün olmuş vakit gelmiş ve Songül öğretmen "Geçtiği yerde çiçekler açsın" misali köyden tayin istemişti. Kalbini orada bırakmıştı
Hatice de aradan geçen yıllarda Güzel Sanatlar okumuştu. Hem fotoğrafa hem de resme olan kabiliyetini geliştirmişti. Anadolu'nun bir köyünde kendisi gibi yetenekli çocukları bulmaya çalışıyordu. Bir hayali daha vardı. Vapura binip boğaz turunda o eşsiz İstanbul manzarasını resmetmek istiyordu. O nedenle yaz tatilinde düşmüştü yollara. Taksim meydanında gezerken birbirine sevgi dolu gözlerle bakan yaşlı bir çifti gördü. Yıllar sonra da olsa ışıl ışıl gözleri unutamazdı. Tanır tanımaz Songül öğretmenin boynuna sarılması bir oldu. Hayatını değiştiren ve hayallerine kavuşturan öğretmenine kavuşturmuştu Allah onu. Dünya küçük İstanbul daha küçüktü. Aradan geçen yıllar hasreti dumanına karışan çayların içilmesinden sonra helalleşildi ve vedalaşıldı. Hatice unutamayacağı bu güzelliği sosyal medya hesabına attığı İstanbul akşamı fotosunun altına" Hasretin, vuslata döndüğü Şehr-i İstanbul sen ne güzelsin" diye not düşmüştü. Rabbim geçtiği yerlerde çiçekler açtıran öğretmenlerden olmayı nasip etsin. Selam ve dua ile
Not: Hikayede bahsi geçen yerler, kişiler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür.
Not: Hikayede bahsi geçen yerler, kişiler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder