İller

28 Ağustos 2021 Cumartesi

​İKTİDAR VE TARİH: İLMİN SİYASETLE İMTİHANI


Bugünlerde okuduğum bir kitabın adı İktidar ve Tarih. Resmi tarih yasalar tarafından kutsanan üzerine laf dahi gelmemesi için mücadele verilen bilimsel veya kurgu metinler. Buna karşılık resmi tarihi toptan reddeden muhalif tarih anlayışı. Bizim ülkede herkes bir tarih görüşüne sahiptir. Bunu sahip olduğu siyasi fikirleri belirler. Ancak şu unutulmaktadır. Resmi tarihin metinleri ve görüşleri de değişmektedir. Yani siyasi iktidarın belli dönemlerinde belli görüşler benimsenirken, daha sonradan bu görüşler değişebilmiş ve farklı tarih görüşleri edinilmiştir.

Nitekim mevcut iktidarın ilk dönemlerinde Cumhuriyet dönemi olaylarına eleştirel bir tutum takınılırken 15 Temmuz Askeri darbe girişimi sonrasında özellikle Milli Mücadele döneminin daha çok önemsendiği görülmektedir. Bir dönem Milli Mücadele'nin hiç olmadığı ve Atatürk, İnönü gibi isimlerin hiç savaşmadığı görüşüne sahip insanlar taltif edilirken şu anda Atatürk'ün "Gazi" ve "Başkomutan" yönleri ön plana çıkarılmaktadır. Asıl dikkatimi çeken bir husus ta şudur. 1 yıllık askerliğe dahi katlanamayan günümüz insanı 25 yıl cephede mücadele eden-5 yılı Milli Mücadeledir- Cumhuriyetin kurucu kadrolarının emeklerini bir çırpıda yok sayabilmişlerdir.  Bu durum tarihin sürece göre kullanıldığı gösterir. Devletler tarihi siyasetlerine hizmet ettiği ölçüde kullanırlar. Bilimsel tarafı olmayan bu yöntem devlet için ekmek ve su kadar gereklidir.                                                                 
Cumhuriyetin ilk yıllarında İslami dönem birikiminin yok sayılarak, İslam öncesi Türk tarihine dayanan bir tarih kurgulanmaya çalışıldığı malumdur. Hatta bu iş ilmi bir ad altında yapılmaya çalışılmıştır. Ancak elde edilecek sonuçların iktidar tarafından belirlendiği bu tartışma ortamında ortaya çıkacak sonuçların tarafsızlığı şüphelidir. En önemlisi devlet tarafından ısmarlama tarihler yazdırılmasıdır. Türk tarih İslam'dan önce de vardı. Şehirler, ülkeler, medeniyetler vb. Ama anlatılan tezlerin 1930'lu yıllarda ilmi anlamda ispatlanması o günün şartlarında mümkün değildi. Bu durum olayları kurgulamayı mecbur kılıyordu. İlmi tarihçilik yapmaya çalışan Fuat Köprülü gibi insanlar ya kurguya uyum sağlayacak ya da muhalif damgası yiyecekti. Ülkenin kuruluşunda dahi tarih tarafsız olmadığı gibi bugün de hatta gelecekte de tarafsız olamayacaktır. O günün şartlarında "Tamam İslam öncesine gidelim ama İslam medeniyetini görmezden gelemeyiz. Hem de İslam öncesi ile ilgili veri çok az diyen ilim adamlarına bu mızrak bu çuval sığdıramıyorsan bırak git denilmiştir."

İslam tarihi de benzer şekilde kurgulanmıştır. Kurgu derken uydurma değil aksine bilgilerin o günün şartlarına göre değerlendirilmesi. Abbasi döneminde başlayan İslam tarih yazıcılığı kendisine her şeyin sorumluluğunu yükleyebileceği Emevi dönemini bulmuştur. İslam Tarihinde Hz. Ali ailesine karşı yapılanlar Emevi ve Abbasi dönemlerinde benzer uygulamalar yapılmıştır. Yani iktidar mücadelesinde onlara karşı katliamlar yapmak. Fakat herkes Emevi dönemini zulümle anlatırken aynı işleri yapan Abbasiler konuşulmamıştır bile. Yazılı kültürü pek olmayan Haricilerin ne dedikleri kimsenin umurunda dahi değildir. Osmanlı döneminde "Düzmece" vb. unvanlar ile anılan şehzadeler hakikaten öyle miydi? Allah bilir.

"Tarih siyasete ve devlete hizmet ettiği sürece tarihtir. Gerisi laf u güzaf" Selam ve dua ile… 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder