İnanın, bayram sevincini, bayramın manevi atmosferini yansıtan bir yazı yazmak istiyordum; ancak, halkın gündemi seçim ve geçim belirlediği için yazamıyorum.
Zaman zaman çeşitli kanallarında halk ile yapılan sokak röportajlarını izlerim. Bu röportajların bir kısmı gerçeği yansıtmasa da toplumun içinde bulunduğu genel durumu ortaya koyduğu gerçeğini kabul etmeliyiz.
Ayrıca, değerlendirme yaparken sadece medyanın verilerini değil, kendi gözlemlerimi ve anket şirketlerinin verilerini de dikkate alıyorum.
Bu yazımı dile getirmemin nedeni de halkın içinde bulunduğu dünyevi sıkıntıları ortaya koymak değil; dünya sıkıntılarının insanımıza ahiret sıkıntılarını unutturduğuna dikkat çekmek içindir.
Elbette ki, istesek de istemese de dünyada yaşanan bir takım sıkıntılar her insanı etkiler ve bu etki insanın maneviyatına da zarar verebilir.
Bu zarar dünyevi zararlara benzemez ve sonuçları itibariyle telafisi mümkün olmayan zararlara kesinlikle yol açar.
Şöyle birkaç dakika tefekküre dalıp neyi dert ettiğimizi veya neleri es geçtiğimizi bir bir ortaya koyalım.
Yaşadığımız büyük sıkıntıları yok saymak ve bu sıkıntılara mazeret üretmek gibi bir niyetim olmadığı gibi böyle bir dert içinde de değilim.
Derdim büyük ve bu derdimi dile getirmek için aynı minval üzerine Allah(c.c.) rızası için karınca kararınca bir şeyler yazmaya çalışıyorum.
Şimdi soruyorum:
-Halkın derdi nedir?
Bu sorunun cevabı hepimizin bildiği gibi geçim, hayat pahalılığı, işsizlik, adaletsizlik birde gündemimizi yoğun bir şekilde meşgul eden 14 Mayıs 2023'ta yapılacak seçim.
Anket sonuçlarında da ağırlıklı olarak bu sıralama yer almaktadır. Yani, derdimiz dünya!
Ahiret, yaşadığımız manevi bunalım, oda ne (!?)
Dert dünya olunca dertler biteceği yerde kat kat artıyor ve yeni dertler yakamızı bir türlü bırakmıyor.
Mesela, 2018 seçimlerinde milletvekili aday listesine girip sevinenler ne kadar mutluydu, şimdi giremeyince ne kadar da üzüntülüdürler bilemem!
Bu sadece seçim sürecini yansıtan bir örnek olduğu için verdim; yoksa ne dertler var ki, bu dertleri yüz kere alır satar.
Yunus Emre Hazretleri, "Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olurmuş" diyor.
Gerçekten öyle, dünyanın derdi bitmiyor; hele hele dünyanın geçici heveslerini, makamı, mülkü dert edinenlerin derdi hiç bitmiyor ve insan kısa ömrünü sıkıntı ve pişmanlıklar içerisinde tamamlayıp gidiyor.
Yine Yunus Emre Hazretleri ne güzelde anlatıyor "Bu dünyaya inanma, vefasın bulam sanma/ Ömrün veren ziyana, çoğu pişman içinde."
Bir derdim var mı, diye kendinize sorunuz.
Eğer derdiniz; çoluk çocuk, karı koca, mal, mülk, makam, şan şöhret ise inanın hayatta huzur yüzü göremezsiniz.
Çünkü, nefis ve şeytan yakanızı bırakmayacak daha fazlasını istetecek ve siz o hırs hastalığı içinde sıkıntı çekecek, bir çok insanı kıracak hakkına gireceksiniz.
İnsan geriye dönüp baktığı zaman yaptıklarının yanlışlığını fark edecek, pişmanlıklar yaşayacak; ancak, pişmanlıkları, kırdığı kalpleri düzeltmek için zaman ve fırsatta bulamayacak, hesapları hesap gününe bırakmak zorunda kalacaktır.
Onun için üç günlük dünya sıkıntılarını dert etmek yerine ebedi dünyanın dertlerini dert edinelim.
Hepimizin derdi; bu dünyada imanla gitmek, dinimizin öğrenilmesi, öğretilmesi, yayılması ve yaşatılması için çalışmak olmalıdır.
Böyle bir dert dertlerin dermanıdır. Bu dertler insanın bu dünyada huzur bulmasına öbür dünyada da kurtuluşuna vesile olur.
Gerisi boş gerisi angarya!
"Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş" sözüyle Yunus Emre Hazretleri derdin dermanını deruni bir ifadeyle açıklamaktadır. Aslında sözün ötesinde insan olmanın özünü anlatan bir sözdür.
Kutsi bir derdi olmayan insan gerçek anlamda insan değildir.
Bir mazlumun inlemesi, yaşanan acılar içimizi acıtmıyor, üzmüyor, ilgilendirmiyor; diziler, pespaye yarışmalardan kendinizi alamıyorsak, inanın bir derdiniz yok, demektir.
Ülkemizin yaşadığı derin acılarla girdiğimiz bayramımız mübarek olsun; Yüce Rabb'im her türlü felaketten korusun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder