Hüseyin Yıldırımoğlu, pandemi nedeniyle yoğun bakımdaki yatakların bir bölümünün koronavirüs hastalarına ayrılması, beyin ölümü tespit edilen ve ailesi tarafından organ bağışlayanların koronavirüsü taşımadığını iki kez negatif test sonucuyla kanıtlamanın bağışların düşmesine sebep olduğunu ifade etti.
Hayata Bağış Derneği Başkanı Hüseyin Yıldırımoğlu, Koç Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Koordinatörü Mümin Uzunalan ve Koç Üniversitesi Hastanesi Böbrek ve Pankreas Nakli Merkez Sorumlusu Prof. Dr. Burak Koçak, 3-9 Kasım Dünya Organ Bağışı Haftası’na özel konuştu.
İstatiksel olarak bakıldığında her gün listelerde organ bekleyen hastalardan yaklaşık 30’unu kaybettiklerinin altını çizen Hüseyin Yıldırımoğlu, “Organ bekleyen yaklaşık 27.000 hastamız var, bununla birlikte rakamların çok kolay telaffuz edilmesinden bizler rahatsızız. Bekleyen hastalara vaka ya da rakam yönünden bakmak işin kolay ve vermek istediğimiz mesajı kapsamadığını düşünüyoruz. Bizler bekleyenler için bu rakamların her birinin ayrı hikayeleri, aileleri, arkadaşları, meslekleri kısacası her birinin insan olduğu ve bir hayatın kıymeti biçilemezken her biri çarpı binler olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Olaya böyle bakıldığında bir aile, bir ev, bir apartman, bir sokak, bir mahalle hatta bir şehir dolusu insanın organ beklediğini görüyor ve biliyoruz.” dedi.
Pandemi sürecinin organ bağışı etkisi üzerine konuşan Hüseyin Yıldırımoğlu, “Kadavradan organ nakli, koronavirüs nedeniyle yoğun bakımdaki yataklarının bir bölümünün koronavirüs hastalarına ayrılması, beyin ölümü tespit edilen ve ailesi tarafından organ bağışlayanların koronavirüsü taşımadığını iki kez negatif test sonucu ile kanıtlama süreçleri organ kullanım oranlarında ve organ bağışlarında düşüşe neden oldu. Pandemi döneminde her iş sektöründe değişkenliklere uyum sağlama sağlık sektörü için de geçerli.” diye konuştu.
Bilgisi olmayanların organ bağışı konusunda yanlış yönlendirmelerde bulunduğuna dikkat çeken Hüseyin Yıldırımoğlu şöyle konuştu: “Bunun önüne geçmek için organ bağışı ve nakli konusunda bizlerin daha fazla gerçekleri şeffaf biçimde insanımıza anlatmamız gerekiyor. Organ bağışı konusunda yapılan anket çalışmalarında insanların sağlık sistemine karşı olan kaygıları nedeni ile ani bir kaza veya travma geçirdiğinde cebinden organ bağışı kartı çıkması durumunda kendisinden çok çabuk vazgeçileceği konusunda endişelerinin olduğu tespit edilmiş. Bu mantıkla yoğun bakım yatağında yatan her hasta potansiyel organ bağışçısı olarak gözükür. Bizler her fırsatta beyin ölümünü anlatmaya çalışıyoruz, beyin ölümünün gerçek ölüm olduğuna, geri dönüşümün mümkün olmadığına ve organ dağıtımının Sağlık Bakanlığı tarafından şeffaf şekilde adaletlice dağıtıldığını anlatmaya uğraşıyoruz. Organ herhangi bir yerden satın alacağımız bir obje değil, tek kaynağı insan ve o insanın yapacağı bağışın doğru yere gideceğine inanması ve endişelerinin kaybolması ancak eğitim ve bilgilendirme yoluyla olur. Dernek olarak yaptığımız her etkinlikte amacımız bir kişiye ulaşmak. Bir insanın bakış açısını pozitif olarak değiştirebilirsek bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da en büyük manevi tatminimiz olacaktır.”
Organ bağışında yakınlarının mutlaka onay vermesi gerekiyor
Hayatını kaybetmiş her insandan organ bağışının mümkün olmadığını ifade eden Mümin Uzunalan, “Kadavradan organ bağışı için ölümün yoğun bakım şartlarında, vaka suni solunum cihazına bağlıyken gerçekleşmesi gerekir. Ölen kişinin yakınlarının da organ bağışına rıza göstermesi lazım. Kişi sağlığında organlarını bağışlasın ya da bağışlamasın ülkemiz mevzuatına göre mutlaka geride kalan yakınlarının da onay vermesi şarttır.” diye konuştu. Organ nakli için hastaların bekleme süresiyle ilgili net bir zaman vermenin çok zor olduğuna dikkat çeken Mümin Uzunalan, “Canlı vericileri olan hastalar kısa sürede organ nakli imkanına kavuşuyorlar. Ancak canlı vericilerden nakil yapılabilen organlar yalnızca karaciğer ve böbrektir. Gerek canlı vericisi olmayan hastalar gerekse kalp, akciğer, pankreas ve ince barsak yetmezliği yaşayan hastalar için beklenecek zaman belirsizdir.” açıklamasında bulundu.
Organ naklinin bekleme süreci hem hastalar hem de yakınları için çok zorlu geçiyor
Bekleme sürecinin hastalar ve yakınları için çok zorlu bir süreç olduğuna vurgu yapan Koç Üniversitesi Hastanesi Böbrek ve Pankreas Nakli Merkez Sorumlusu Prof. Dr. Burak Koçak, “Bağışçıların nakilden çekinmemesi gerekiyor. Çünkü nakillerin zamanında gerçekleştirilmemesi hastaların sağlığı açısından daha büyük problemlere neden olabilir. Bu önlemler sayesinde nakiller yapılabilmektedir. Hastalarımızın bu noktada organ naklinden çekinmesine gerek yoktur. Öte yandan ülkemizde ne yazık ki kadavradan organ bağışı sayıları da çok düşük. Son yıllarda küçük de olsa artışlar var ama beklentiyle kıyaslandığında arada ciddi farklar bulunuyor. Bunun sonucu olarak da hastaların bekleme süreleri uzuyor, hastalıkları ilerliyor ve bu durum diğer organlarına da zarar vermeye başlıyor. Zaman zaman hastaneye yatarak tedavi olmak zorunda kalmakta, bu yatışların sayısı ve her yatışın ağırlığı gittikçe artmaktadır. Kronik organ yetmezlikleri, hastaların aileleri için de çok sancılı bir süreç. Hastalığın safhalarına bağlı olarak aile yaşantıları; iş gücü kaybı, eğitim-öğretimden uzak kalma, çocuklarda büyüme-gelişme geriliği, ruhsal çöküntüler, sosyal hayattan kopma hatta hastaneye bağımlı bir yaşama bağlı olarak olumsuz etkilenmektedir.” dedi.
Koronavirüs sürecinde organ bağışında yaşanan düşüşe de ayrı bir parantez açan Prof. Dr. Burak Koçak, “Pandemi dönemi özellikle kadavradan organ bağışlarını olumsuz etkiledi. Yoğun bakım yataklarının giderek artan doluluk oranları, bağışçılara kaçınılmaz olarak yapılması gereken koronavirüs taramalarının süreci uzatması, ailelerin süreç hakkında bilgilendirmelerinde yaşanan aksaklıklar gibi bazı nedenlerden bahsedilebilir. Buna karşın, canlı organ bağışçıları için aynı durumlardan bahsetmek mümkün değil. Sevdiklerini yeniden sağlığına kavuşturma arzusundaki vericiler güçlü bir motivasyonla karşımıza çıkıyor. Bizler de onların sağlıklı bireyler olduklarının ve planlanan ameliyatın, ameliyat sırasında ve hayatının kalanında onun sağlığına zarar vermeyeceğinden emin olmamız gerekir. Bu amaçla bir çok test ve değerlendirme modern tıbbın uygulamalarına bağlı kalarak yapılıyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de zor günler geçirmemize sebep olan pandemi şartlarının getirdiği ek önlemler de elbette sıkı sıkıya uygulanmaktadır.” diye konuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder