Böyle bir yazıyı yazmaktan hoşlanmasam da özellikle felaket dönemlerinde o televizyondan bu televizyona bilim adamı sıfatıyla çağrılan bazı adamların kibirli çokbilmiş tavırlarını görünce istemeyerek de olsa yazıyorum.
Televizyonlardaki sunucu ve yorumcular da dahil çoğu "bilim akıl bilim akıl…" sözlerini dillerine dolamışlar inanın beni bıktırdılar.
Sanki bu ülkede "bilim ve akıl bilim ve akıl" karşı olanlar varmışta sürekli vurgu vurgu… belki de kendilerine göre bir yerlere mesaj gönderiyorlar!
O mesaj vermeye çalıştığınız kesimler bilimin kölesi olmadıkları gibi sınırsız bir aklın, akıl işi olmadığını akıllarıyla kavrayabilme kabiliyetine de sahipler.
-Ülkemizin deprem kuşağında ve aktif fayların olduğunu bilmeyen var mı?
Ülkemiz birçok yıkıcı ve öldürücü deprem yaşadı ve sürekli küçük ölçekli depremlerle sallanmaktadır.
Elbette ki, jeoloji bilimiyle uğraşan insanların uyarıları dikkate alınmalı; ancak, bilinen şeylerin sürekli tekrarlanmasının bıkkınlığa sebep olduğu da unutulmasın!
Prof. Dr. Naci GÖRÜR hocanın dışındakilerin çoğunun aynı şeyleri tekrarlayıp durduklarını görüyoruz ki, bazılarının bilim adamına yakışmayan sözlerine de tanık olmaktayız.
Televizyonlara sürekli çıkan bir tanesi Hatay'da meydana gelen 6.4 ve 5.8 şiddetindeki depremlerin sonrasında artçıların olmamasının arama kurtarma ekiplerinin çalışmaları açısından olumluluğunu anlatırken "büyük bir güç kötülük yaptım, artçıları vermeyerek iyilik yapayım" gibisinden sözler söylediğini canlı izledim.
-Büyük güç dediği kim?
Ona göre kim bilemem amma bana göre Allah(c.c.)'tır.
Allah(c.c.) hiçbir kuluna kötülük yapmaz, masum insanların ölümünün bizim bilmediğimiz hatta bildirilen birçok hikmeti olduğu İslami kaynaklarda görülebilir.
Bu konuyu daha sonra inşallah ele almaya çalışacağım.
-Bilim adamı sıfatıyla televizyonlara çıkan kişilerin tamamına yakını ne konuşuyor hiç dikkat ettiniz mi?
Hep aynı, sürekli söylenen ve bilinen şeyler. Sadece, mevcut duruma göre öngörüde bulunanları kıymetli buluyor; ancak, dikkate alınmamalarına üzülüyorum, orası da ayrı bir konu!
Şimdi de İstanbul'da olası bir depremi sürekli konuşmaktalar!
Hep konuş hep konuş ama köklü bir çözüm ise yok! Esas olan çok söze ve çok akıllı olmaya da gerek olmadan yapılması gerekenlerin yapılıp yapılmadığının muhasebesi yapılarak çözüme dönük adımların acilen atılmasıdır.
-Çözüm nedir?
10 Temmuz 1894 tarihinde İstanbul'da meydana gelen deprem sonrasında II. Abdulhamid Han, hem depremin yaptığı hasar hem de çözümü ile ilgili bir rapor hazırlatıyor.
Hazırlanan rapor ve çözümü ana hatlarıyla şöyle açıklanmaktadır.
Depremin yaptığı hasara göre bölgeler kısım kısım değerlendirilmiştir.
Birinci kısım depremin merkezi olup en çok zarar gören yerleri içerir. Çatalca'dan, Adapazarı'na kadar İzmit Körfezi boyunca 175 km uzunluğunda devam eder.
İkinci bölge de yalnız kötü inşa edilmiş bazı binalar yıkılmış ve diğer bazı binalar çatlamıştır. Bu bölgeler, Çorlu, Tekirdağ, Mudanya, Akhisar, Üsküdar, Ortaköy, Arnavutköy'den oluşur.
Üçüncü bölge deprem büyüklüğü bazı evler hasar görmüştür. Bölge Bandırma, Bilecik, Karaköy'den geçen hattır.
Dördüncü bölgede deprem az hissedilmiştir. Yunanistan, Girit, Bükreş, Konya ve Anadolu'nun büyük bir kısmı yer alır.
Raporda zemin yapısına ve kullanılan malzemelere dikkat çekilmektedir.
Binalarda kullanılan malzemelerin iyi olmaması ve binaların eksikliği ve hepsinin merkezde olması İstanbul'da ve köylerde zararın artmasına nedendir.
Yapılan incelemeler sonucu ahşap binaların ve iyi yapılan tuğladan, demir ile bağlanan binaların depreme dayandıkları tespit edildi.
-Şimdi de hemen hemen aynı şeyler söylenmiyor mu?
Aynı şeyler; zeminin yapısının sağlam, yapı malzemeleri ve inşaatının kaliteli olması gibi hususlar …..
Rapor doğrultusunda yönetim tarafından gerekli tedbirler alınmıştır.
-Bugün bilim adamı sıfatıyla televizyonlara çıkan şahıslar bu raporda yer alanların dışında farklı bir şeyler söylüyorlar mı?
Genel hatlarıyla aynı olup artı olarak depremden büyük zararlar görmüş Japonya, Şili gibi ülkelerde sağlam binalar için kullanılan sistemlerden bahsedilmektedir.
Yani, günümüz şartlarına uygun tedbirlerin alınmasıdır.
Sorun doğal afetlerde değil; sorun, gözlerini makam ve para kazanma hırsından başka hiçbir şey görmeyen insanlardadır.
Televizyonlardaki sunucu ve yorumcular da dahil çoğu "bilim akıl bilim akıl…" sözlerini dillerine dolamışlar inanın beni bıktırdılar.
Sanki bu ülkede "bilim ve akıl bilim ve akıl" karşı olanlar varmışta sürekli vurgu vurgu… belki de kendilerine göre bir yerlere mesaj gönderiyorlar!
O mesaj vermeye çalıştığınız kesimler bilimin kölesi olmadıkları gibi sınırsız bir aklın, akıl işi olmadığını akıllarıyla kavrayabilme kabiliyetine de sahipler.
-Ülkemizin deprem kuşağında ve aktif fayların olduğunu bilmeyen var mı?
Ülkemiz birçok yıkıcı ve öldürücü deprem yaşadı ve sürekli küçük ölçekli depremlerle sallanmaktadır.
Elbette ki, jeoloji bilimiyle uğraşan insanların uyarıları dikkate alınmalı; ancak, bilinen şeylerin sürekli tekrarlanmasının bıkkınlığa sebep olduğu da unutulmasın!
Prof. Dr. Naci GÖRÜR hocanın dışındakilerin çoğunun aynı şeyleri tekrarlayıp durduklarını görüyoruz ki, bazılarının bilim adamına yakışmayan sözlerine de tanık olmaktayız.
Televizyonlara sürekli çıkan bir tanesi Hatay'da meydana gelen 6.4 ve 5.8 şiddetindeki depremlerin sonrasında artçıların olmamasının arama kurtarma ekiplerinin çalışmaları açısından olumluluğunu anlatırken "büyük bir güç kötülük yaptım, artçıları vermeyerek iyilik yapayım" gibisinden sözler söylediğini canlı izledim.
-Büyük güç dediği kim?
Ona göre kim bilemem amma bana göre Allah(c.c.)'tır.
Allah(c.c.) hiçbir kuluna kötülük yapmaz, masum insanların ölümünün bizim bilmediğimiz hatta bildirilen birçok hikmeti olduğu İslami kaynaklarda görülebilir.
Bu konuyu daha sonra inşallah ele almaya çalışacağım.
-Bilim adamı sıfatıyla televizyonlara çıkan kişilerin tamamına yakını ne konuşuyor hiç dikkat ettiniz mi?
Hep aynı, sürekli söylenen ve bilinen şeyler. Sadece, mevcut duruma göre öngörüde bulunanları kıymetli buluyor; ancak, dikkate alınmamalarına üzülüyorum, orası da ayrı bir konu!
Şimdi de İstanbul'da olası bir depremi sürekli konuşmaktalar!
Hep konuş hep konuş ama köklü bir çözüm ise yok! Esas olan çok söze ve çok akıllı olmaya da gerek olmadan yapılması gerekenlerin yapılıp yapılmadığının muhasebesi yapılarak çözüme dönük adımların acilen atılmasıdır.
-Çözüm nedir?
10 Temmuz 1894 tarihinde İstanbul'da meydana gelen deprem sonrasında II. Abdulhamid Han, hem depremin yaptığı hasar hem de çözümü ile ilgili bir rapor hazırlatıyor.
Hazırlanan rapor ve çözümü ana hatlarıyla şöyle açıklanmaktadır.
Depremin yaptığı hasara göre bölgeler kısım kısım değerlendirilmiştir.
Birinci kısım depremin merkezi olup en çok zarar gören yerleri içerir. Çatalca'dan, Adapazarı'na kadar İzmit Körfezi boyunca 175 km uzunluğunda devam eder.
İkinci bölge de yalnız kötü inşa edilmiş bazı binalar yıkılmış ve diğer bazı binalar çatlamıştır. Bu bölgeler, Çorlu, Tekirdağ, Mudanya, Akhisar, Üsküdar, Ortaköy, Arnavutköy'den oluşur.
Üçüncü bölge deprem büyüklüğü bazı evler hasar görmüştür. Bölge Bandırma, Bilecik, Karaköy'den geçen hattır.
Dördüncü bölgede deprem az hissedilmiştir. Yunanistan, Girit, Bükreş, Konya ve Anadolu'nun büyük bir kısmı yer alır.
Raporda zemin yapısına ve kullanılan malzemelere dikkat çekilmektedir.
Binalarda kullanılan malzemelerin iyi olmaması ve binaların eksikliği ve hepsinin merkezde olması İstanbul'da ve köylerde zararın artmasına nedendir.
Yapılan incelemeler sonucu ahşap binaların ve iyi yapılan tuğladan, demir ile bağlanan binaların depreme dayandıkları tespit edildi.
-Şimdi de hemen hemen aynı şeyler söylenmiyor mu?
Aynı şeyler; zeminin yapısının sağlam, yapı malzemeleri ve inşaatının kaliteli olması gibi hususlar …..
Rapor doğrultusunda yönetim tarafından gerekli tedbirler alınmıştır.
-Bugün bilim adamı sıfatıyla televizyonlara çıkan şahıslar bu raporda yer alanların dışında farklı bir şeyler söylüyorlar mı?
Genel hatlarıyla aynı olup artı olarak depremden büyük zararlar görmüş Japonya, Şili gibi ülkelerde sağlam binalar için kullanılan sistemlerden bahsedilmektedir.
Yani, günümüz şartlarına uygun tedbirlerin alınmasıdır.
Sorun doğal afetlerde değil; sorun, gözlerini makam ve para kazanma hırsından başka hiçbir şey görmeyen insanlardadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder