Yaşanan büyük deprem, milletimizin bütün fertlerinin derin derin düşünmesinin zorunluluğunu net biçimde ortaya koymuştur.
Milletimiz niye büyük felaketlere duçar oluyor bunun sadece maddi sebepleri değil, manevi sebepleri üzerinde de hassasiyetle durulmalıdır.
Maalesef, haklı olarak maddi sebepleri üzerinde duruluyor; ancak, manevi sebeplerinin hiç dikkate alınmadığını özellikle televizyonlarda hiç göremiyoruz.
Gözlemlerime göre manevi sebeplerinin söylenilmesinden bile çekinildiğini hatta korkulduğunu görüyoruz.
-Yüzde 99'nun kendisini Müslüman tanımladığı bir ülkede neden yaşadığımız felaketlerin manevi sebepleri üzerinde durulmasından korkuluyor?
Oysa ki, bizim inancımıza göre insanın bir yaratılış gayesi olduğu, yaratılış gayesinin dışına çıkan insanlara ilahi ikazların yapıldığı kitap ve sünnetle sabit olup başta hocalar olmak üzere herkes bu ikazları felaketlerden önce ve sonra yapmak zorundalar.
Bu ikazlar insanların hem bu dünya hem de öbür dünyaları için faydalı olup yapılması hoşlarına gitmese bile lehlerinedir.
Bu kısa açıklamadan sonra insanın yaratılış gayesi ve ilahi ikazlar üzerinde kısaca durmaya çalışalım.
Açıklamalarım tamamen ehli sünnet kaynaklardan edinilen bilgiler ışığında olup tarafımca her okuyanın anlayabileceği biçimde sunulmaktadır.
-İnsanın yaratılış gayesi nedir?
Yüce Allah(c.c.); "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım!" (Zâriyât, 56) buyurmaktadır.
İslam alimleri kulluğu "Allah(c.c.)'ı tanıma" olarak tefsir etmişlerdir. Yani, kul kendini yaratanı tanıyarak kulluk vazifesini hayatının gayesi yapacaktır.
-Kulluk vazifesi nedir?
En yalın açıklamayla; "Allah(c.c.)'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammet(a.s.)'ın kul ve resul olduğuna inanarak Allah(c.c.) ve Resulünün emirlerini yerine getirmek yasaklarından kaçınmak" olarak tamamlanan bir vazifedir.
Kul; sahipsiz olmayıp kafasına estiği gibi her istediğini yapma özgürlüğüne sahip olmayıp zerre kadar yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığını mutlak surette hesap gününde görecektir.
Yüce Yaradan kendisine kul olmanın gereklerini yerine getirmeyen hatta yasaklarını aleni yapan kullarına hem ceza hem de tekrar kulluğa dönmeleri için çeşitli şekillerde ikazlarda bulunmaktadır.
Bunlar direkt bireyin kendisine olabileceği gibi ayırt edilmeksizin toplumun geneline de olmaktadır.
İkaza yönelik her türlü musibetin bir sebebi olduğu gibi hikmetleri de vardır.
Bazılarının içinde bulunduğu inanç ve istidat durumu bu olayların sebep ve hikmetlerini anlamaya yetmese de bu sebep ve hikmetleri bir Müslüman asla yok sayamaz.
Gördüğümüz göremediğimiz, anladığımız anlayamadığımız tabiattaki hiçbir olay sebepsiz ve hikmetsiz değildir.
Deprem ve diğer sel, fırtına, yangın gibi olayların maddi sebepleri olduğu gibi manevi sebepleri de vardır.
İşte bu manevi sebeplerin tecellisini İLAHİ İKAZ çerçevesinde değerlendirmeliyiz.
Her İLAHİ İKAZIN bir hikmeti olduğu özellikle Müslümanlarca bilinmeli ve bu ikazların gereği yerine getirilmeye gayret edilmelidir.
-İlahi ikazların hikmeti nedir?
Allah(c.c.)'ı unutan, heva ve hevesinin esiri olmuş insanlara bu felaketlerle acizliğini; ölümü, kıyameti, bu dünyanın geçici, ahiret hayatının kalıcı olduğunu ve kulluğa geri dönmeyi hatırlatır.
Bu büyük felaketten kurtulan insanlar kıyamet ile ilgili anlatılan hadiseleri yaşadığını anlatmaktadırlar. Hatta enkazdan çıkarılan bir kişi kıyamet kopmadı mı diye soruyor.
-Burada bir ilahi ikaz var mı yok mu?
-Felaket ne kadar büyük, acılar ne kadar derin olursa olsun bu ikazı anlayıp Allah(c.c.)'a kulluğa dönenlere bu durum bir lütuf değil mi?
-Bu ikazları dikkate alanların ebedi kurtuluş olan ahiret kurtuluşunu kazanmaları kadar büyük mükafat olabilir mi?
Olamaz; ancak, bunun büyük bir kurtuluş olduğunu iman sahibi olanlar anlayabilir!
Çok üzücü ama çoğu insan bunu anlayamadığı gibi "Allah niye masum çocukları, günahsız insanları, dindarları, iyi insanları depremle cezalandırıyor; Maraşlılar, Hataylılar, Malatyalılar, Elazığlılar, Vanlılar…ülkenin en kötü insanları mı" gibi sorularla haşa Allah(c.c.) suçlama cihetine gidiyorlar.
Bu soruları soranların veya böyle değerlendirmeleri yapanların niyetlerini bilemem; ancak, hikmeti anlamayacak kadar iman ferasetinden uzak oldukları kesin olarak anlaşılmaktadır.
Ayrıca, ilahi ikaz sadece depremlerden ibaret olmayıp hastalık, kuraklık, yokluk, kıtlık, sel, yangınla da kendini göstermektedir.
Allah(c.c.); "İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı (düzen bozuldu), ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler." (er-Rûm, 41) buyurmaktadır.
Bu ikazlar çok büyük mal ve can kayıplarına neden olmakla birlikte hiçbir zarar oluşmadan da tecelli edebilmektedir.
Yaşanan bu büyük deprem sonrası ülkemizin birçok bölgesinde meydana gelen yıkıcı olmayan depremler daha fazla korku vermektedir.
İlahı ikazlar ceza olarak zuhur etmekle birlikte özellikle Müslümanlar için çok büyük mükafat olduğu müjdesi de vardır.
Cennetteki peygamberlere verilen makamlardan sonra en büyük makam şehitlik makamı olup bu makama hiçbir kimse ibadetleriyle ulaşamaz
Deprem, yangın, boğulma gibi afetlerde vefat eden masum çocuklar, Müslüman kişiler şehitlik makamını kazanmaktadırlar.
Rabb'im bazı kullarının günahlarına yaşadığı bu acıları keffaret kılarken salih kullarının manevi derecelerini yükseltmektedir.
Peygamber Efendimiz(s.a.v.); "Bir kul kendisi için (Cennet'te) hazırlanmış olan makama ameliyle erişemeyecekse, Allah onun bedenine veya malına veya çoluk-çocuğuna bir belâ verir. Sonra (Allah) o kulu bu musîbete sabretmeye muvaffak kılar. Nihâyet (Allah) o kulu kendi katında hazırlamış olduğu makama eriştirir." (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1/3090; Ahmed, V, 272)
"Kulun Allah indinde bir mevkii vardır ki, ona ibadetle erişemez. O mevkiye erişinceye kadar Allah, onu hoşuna gitmeyen (iptilâ ve musîbetler)le imtihan eder." (Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, II, 292) buyurmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar inanç sahibi olmayan insanların anlamalarına zor gelebilir; ancak, inanç sahibi insanlara zor gelmez.
Acı ne kadar da büyük olursa olsun ilahi ikazları dikkate alıp manevi hayatımıza çeki düzen vermeli, yaratılış gayemiz olan kulluğa dönmeliyiz.
Başta Diyanet hocaları olmak üzere bütün hoca ve Müslümanlar her türlü ortamda ilahi ikaz gerçeğini hiç çekinmeden, korkmadan dile getirmeli hatta haykırmalıdır!
Özellikle din hocaları geçmiş ümmetlerin toplu helaklarının sebeplerini bir düşünsünler.
Sadece hocalar değil, bütün Müslümanlar iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla sorumludurlar.
İslam karşıtlarına şirin görünmek için bırakınız ilahi ikazları yapmayı, yapanları da itibarsızlaştırmaya çalışan şovmen hocaların Allah(c.c.) katındaki hallerini düşünemiyorum!
Kork kork nereye kadar kork!
Milletimiz niye büyük felaketlere duçar oluyor bunun sadece maddi sebepleri değil, manevi sebepleri üzerinde de hassasiyetle durulmalıdır.
Maalesef, haklı olarak maddi sebepleri üzerinde duruluyor; ancak, manevi sebeplerinin hiç dikkate alınmadığını özellikle televizyonlarda hiç göremiyoruz.
Gözlemlerime göre manevi sebeplerinin söylenilmesinden bile çekinildiğini hatta korkulduğunu görüyoruz.
-Yüzde 99'nun kendisini Müslüman tanımladığı bir ülkede neden yaşadığımız felaketlerin manevi sebepleri üzerinde durulmasından korkuluyor?
Oysa ki, bizim inancımıza göre insanın bir yaratılış gayesi olduğu, yaratılış gayesinin dışına çıkan insanlara ilahi ikazların yapıldığı kitap ve sünnetle sabit olup başta hocalar olmak üzere herkes bu ikazları felaketlerden önce ve sonra yapmak zorundalar.
Bu ikazlar insanların hem bu dünya hem de öbür dünyaları için faydalı olup yapılması hoşlarına gitmese bile lehlerinedir.
Bu kısa açıklamadan sonra insanın yaratılış gayesi ve ilahi ikazlar üzerinde kısaca durmaya çalışalım.
Açıklamalarım tamamen ehli sünnet kaynaklardan edinilen bilgiler ışığında olup tarafımca her okuyanın anlayabileceği biçimde sunulmaktadır.
-İnsanın yaratılış gayesi nedir?
Yüce Allah(c.c.); "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım!" (Zâriyât, 56) buyurmaktadır.
İslam alimleri kulluğu "Allah(c.c.)'ı tanıma" olarak tefsir etmişlerdir. Yani, kul kendini yaratanı tanıyarak kulluk vazifesini hayatının gayesi yapacaktır.
-Kulluk vazifesi nedir?
En yalın açıklamayla; "Allah(c.c.)'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammet(a.s.)'ın kul ve resul olduğuna inanarak Allah(c.c.) ve Resulünün emirlerini yerine getirmek yasaklarından kaçınmak" olarak tamamlanan bir vazifedir.
Kul; sahipsiz olmayıp kafasına estiği gibi her istediğini yapma özgürlüğüne sahip olmayıp zerre kadar yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığını mutlak surette hesap gününde görecektir.
Yüce Yaradan kendisine kul olmanın gereklerini yerine getirmeyen hatta yasaklarını aleni yapan kullarına hem ceza hem de tekrar kulluğa dönmeleri için çeşitli şekillerde ikazlarda bulunmaktadır.
Bunlar direkt bireyin kendisine olabileceği gibi ayırt edilmeksizin toplumun geneline de olmaktadır.
İkaza yönelik her türlü musibetin bir sebebi olduğu gibi hikmetleri de vardır.
Bazılarının içinde bulunduğu inanç ve istidat durumu bu olayların sebep ve hikmetlerini anlamaya yetmese de bu sebep ve hikmetleri bir Müslüman asla yok sayamaz.
Gördüğümüz göremediğimiz, anladığımız anlayamadığımız tabiattaki hiçbir olay sebepsiz ve hikmetsiz değildir.
Deprem ve diğer sel, fırtına, yangın gibi olayların maddi sebepleri olduğu gibi manevi sebepleri de vardır.
İşte bu manevi sebeplerin tecellisini İLAHİ İKAZ çerçevesinde değerlendirmeliyiz.
Her İLAHİ İKAZIN bir hikmeti olduğu özellikle Müslümanlarca bilinmeli ve bu ikazların gereği yerine getirilmeye gayret edilmelidir.
-İlahi ikazların hikmeti nedir?
Allah(c.c.)'ı unutan, heva ve hevesinin esiri olmuş insanlara bu felaketlerle acizliğini; ölümü, kıyameti, bu dünyanın geçici, ahiret hayatının kalıcı olduğunu ve kulluğa geri dönmeyi hatırlatır.
Bu büyük felaketten kurtulan insanlar kıyamet ile ilgili anlatılan hadiseleri yaşadığını anlatmaktadırlar. Hatta enkazdan çıkarılan bir kişi kıyamet kopmadı mı diye soruyor.
-Burada bir ilahi ikaz var mı yok mu?
-Felaket ne kadar büyük, acılar ne kadar derin olursa olsun bu ikazı anlayıp Allah(c.c.)'a kulluğa dönenlere bu durum bir lütuf değil mi?
-Bu ikazları dikkate alanların ebedi kurtuluş olan ahiret kurtuluşunu kazanmaları kadar büyük mükafat olabilir mi?
Olamaz; ancak, bunun büyük bir kurtuluş olduğunu iman sahibi olanlar anlayabilir!
Çok üzücü ama çoğu insan bunu anlayamadığı gibi "Allah niye masum çocukları, günahsız insanları, dindarları, iyi insanları depremle cezalandırıyor; Maraşlılar, Hataylılar, Malatyalılar, Elazığlılar, Vanlılar…ülkenin en kötü insanları mı" gibi sorularla haşa Allah(c.c.) suçlama cihetine gidiyorlar.
Bu soruları soranların veya böyle değerlendirmeleri yapanların niyetlerini bilemem; ancak, hikmeti anlamayacak kadar iman ferasetinden uzak oldukları kesin olarak anlaşılmaktadır.
Ayrıca, ilahi ikaz sadece depremlerden ibaret olmayıp hastalık, kuraklık, yokluk, kıtlık, sel, yangınla da kendini göstermektedir.
Allah(c.c.); "İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı (düzen bozuldu), ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler." (er-Rûm, 41) buyurmaktadır.
Bu ikazlar çok büyük mal ve can kayıplarına neden olmakla birlikte hiçbir zarar oluşmadan da tecelli edebilmektedir.
Yaşanan bu büyük deprem sonrası ülkemizin birçok bölgesinde meydana gelen yıkıcı olmayan depremler daha fazla korku vermektedir.
İlahı ikazlar ceza olarak zuhur etmekle birlikte özellikle Müslümanlar için çok büyük mükafat olduğu müjdesi de vardır.
Cennetteki peygamberlere verilen makamlardan sonra en büyük makam şehitlik makamı olup bu makama hiçbir kimse ibadetleriyle ulaşamaz
Deprem, yangın, boğulma gibi afetlerde vefat eden masum çocuklar, Müslüman kişiler şehitlik makamını kazanmaktadırlar.
Rabb'im bazı kullarının günahlarına yaşadığı bu acıları keffaret kılarken salih kullarının manevi derecelerini yükseltmektedir.
Peygamber Efendimiz(s.a.v.); "Bir kul kendisi için (Cennet'te) hazırlanmış olan makama ameliyle erişemeyecekse, Allah onun bedenine veya malına veya çoluk-çocuğuna bir belâ verir. Sonra (Allah) o kulu bu musîbete sabretmeye muvaffak kılar. Nihâyet (Allah) o kulu kendi katında hazırlamış olduğu makama eriştirir." (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1/3090; Ahmed, V, 272)
"Kulun Allah indinde bir mevkii vardır ki, ona ibadetle erişemez. O mevkiye erişinceye kadar Allah, onu hoşuna gitmeyen (iptilâ ve musîbetler)le imtihan eder." (Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, II, 292) buyurmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar inanç sahibi olmayan insanların anlamalarına zor gelebilir; ancak, inanç sahibi insanlara zor gelmez.
Acı ne kadar da büyük olursa olsun ilahi ikazları dikkate alıp manevi hayatımıza çeki düzen vermeli, yaratılış gayemiz olan kulluğa dönmeliyiz.
Başta Diyanet hocaları olmak üzere bütün hoca ve Müslümanlar her türlü ortamda ilahi ikaz gerçeğini hiç çekinmeden, korkmadan dile getirmeli hatta haykırmalıdır!
Özellikle din hocaları geçmiş ümmetlerin toplu helaklarının sebeplerini bir düşünsünler.
Sadece hocalar değil, bütün Müslümanlar iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla sorumludurlar.
İslam karşıtlarına şirin görünmek için bırakınız ilahi ikazları yapmayı, yapanları da itibarsızlaştırmaya çalışan şovmen hocaların Allah(c.c.) katındaki hallerini düşünemiyorum!
Kork kork nereye kadar kork!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder