M. Emin karabacak
Tavan: Yayla evlerimizin tavanı asma tavan ve ışıklandırma idi desem inanmazsınız. Evlerimizin damı ağaçtan ve topraktandır. Yani sağlam ağaçlar taş duvarın üzerine uzunlamasına yerleştirilirdi. Sonra tersi yönde ağaç dalları ve pardı denilen ağaç parçaları yerleştirilirdi. Sonra da üzeri toprakla kapatılırdı. Duvar taşlarının arasından giren ışıklarla da ışıklandırması yapılırdı. Otururken, yemek yerken ya da yatarken üstünüze toz toprak dökülebilme ihtimali çok yüksektir.
*
Duvar: Köy evleri gibi taşlar ve toprak harcı kullanılmadığı için duvarlar yığma şeklindedir. Yani taşlar birbirlerinin üzerine yığılarak ve toprak harç kullanılmadığı için taşlar arasında boşluklar oluşurdu. Bu boşluklardan da güneş ve ay'ın ışığı girebildiği gibi fare, su çeken, kertenkele ve nadiren de olsa yılanlar girebiliyor. Evde otururken bazen bu davetsiz misafirlerle karşılaşabilirsiniz.
*
Tuvalet: Evlerimizin bitişiğine genelde odun yığılan tarafına fakat dışardan yığma taşlarla küçük bir yer yapılır temel ihtiyaçlar oradan giderilirdi. Kapılar tahtan ve iç yüzeyleri de teneke kaplıdır. Dışardan içerisi görünmesin diye. Yine tuvaletlerim üstü ve altı açıktır. Yanı alttan ve üsten havalandırması olduğu için koku evin içine delmezdi. Sadece yanında geçerken kokuyu hissedersinizdir.
*
Banyo: Banyo için özel bir yer aramıyorsunuz değil mi. Köylerde bile özel banyomuz yoktu. Odalardaki yüklüklerde ya da bakır leğenlerde yapılırdı. Yayla da bu imkânsız olacağı için evin uç köşesine yanı odun yığılan köşenin bir kısmına yuvarlak bir taş konur banyo orada yapılırdı. Hocam su nereye giderdi demeyin. Taban toprak olunca toprak içine gidiyordu.
*
Avize: Yaylada elektrik olmadığı için akşamları kandil (kandili ben de hatırlamıyorum) ve gaz lambası yakılırdı. Her şey lambanın ışında yapılmaya çalışılırdı. Eğer akşamları dışarı çıkılacaksa el feneri ile çıkılırdı. Gaz lambası tavana değil duvardaki taşlar arasına sabitlenen odun parçasına çakılan çiviye asılırdı.
Tavan: Yayla evlerimizin tavanı asma tavan ve ışıklandırma idi desem inanmazsınız. Evlerimizin damı ağaçtan ve topraktandır. Yani sağlam ağaçlar taş duvarın üzerine uzunlamasına yerleştirilirdi. Sonra tersi yönde ağaç dalları ve pardı denilen ağaç parçaları yerleştirilirdi. Sonra da üzeri toprakla kapatılırdı. Duvar taşlarının arasından giren ışıklarla da ışıklandırması yapılırdı. Otururken, yemek yerken ya da yatarken üstünüze toz toprak dökülebilme ihtimali çok yüksektir.
*
Duvar: Köy evleri gibi taşlar ve toprak harcı kullanılmadığı için duvarlar yığma şeklindedir. Yani taşlar birbirlerinin üzerine yığılarak ve toprak harç kullanılmadığı için taşlar arasında boşluklar oluşurdu. Bu boşluklardan da güneş ve ay'ın ışığı girebildiği gibi fare, su çeken, kertenkele ve nadiren de olsa yılanlar girebiliyor. Evde otururken bazen bu davetsiz misafirlerle karşılaşabilirsiniz.
*
Tuvalet: Evlerimizin bitişiğine genelde odun yığılan tarafına fakat dışardan yığma taşlarla küçük bir yer yapılır temel ihtiyaçlar oradan giderilirdi. Kapılar tahtan ve iç yüzeyleri de teneke kaplıdır. Dışardan içerisi görünmesin diye. Yine tuvaletlerim üstü ve altı açıktır. Yanı alttan ve üsten havalandırması olduğu için koku evin içine delmezdi. Sadece yanında geçerken kokuyu hissedersinizdir.
*
Banyo: Banyo için özel bir yer aramıyorsunuz değil mi. Köylerde bile özel banyomuz yoktu. Odalardaki yüklüklerde ya da bakır leğenlerde yapılırdı. Yayla da bu imkânsız olacağı için evin uç köşesine yanı odun yığılan köşenin bir kısmına yuvarlak bir taş konur banyo orada yapılırdı. Hocam su nereye giderdi demeyin. Taban toprak olunca toprak içine gidiyordu.
*
Avize: Yaylada elektrik olmadığı için akşamları kandil (kandili ben de hatırlamıyorum) ve gaz lambası yakılırdı. Her şey lambanın ışında yapılmaya çalışılırdı. Eğer akşamları dışarı çıkılacaksa el feneri ile çıkılırdı. Gaz lambası tavana değil duvardaki taşlar arasına sabitlenen odun parçasına çakılan çiviye asılırdı.
*
Yatak Odası: Yatak odası diye bir yer var, desek gülersiniz. Eski köy evlerimiz oturma odası gibi idi. Oturma odalarımız hem yatmak için hem oturmak için hem misafir için hem de yemek için kullanılırdı. Yayla evlerimizde aynen öyle idi. Sergimiz çul veya kilimdi. Oturma grubumuz yer minderleri idi. Yataklarımız yine yer minderleri idi.
*
Vestiyer: Köylerdeki gibi yüklükler yoktu. Yatak yorgan ve battaniyeleri oraya kaldıraca evin bir köşesine dürerek konurdu. Üzerine de battaniye ile kapatılırdı çünkü evin damı toprak olunca toz toprak dökülürdü.
*
Gardırop: Giysilerimizi gardıropa koyardık diyeceğimde köyde evlerimizde bile bu koktu. Ne vardı köydeki evlerimizde temiz olanlar çamaşır leğenin içinde giydiklerimizde askıda olurdu. Yayla evlerimizde askı olmadığı için taşlar arasına yerleştirilen küçük değnek parçalarına asardık giysilerimizi.
*
Sergimiz bilmem ne halı diyeceğimi beklemeyin. Keçi kılından yapılan çullardandı. Durumu biraz iyi olanlar ise kilim sererdi yerlere.
*
Evler tek oda idi. Giriş kapısın karşısında genelde ocaklık olur. Ocaklığın bir tarafı oturmak ve yatmak için kullanılırdı. Diğer yarısı da mutfak, banyo, odunluk kullanılırdı.
*
Mutfak: Ocaklık genelde tavana kadar önü açık, bacası aracılığıyla dama bağlı idi. Ya da yarıya kadar açıktı. Bizim ki kazanın sığacağı şekilde açık üst tarafı kapalı idi. Ocaklığın önünün açık ya da yarı açık olması sadece yemek ya da çay yapmak için değil süt pişirme ve keş yapma içinde kullanılacağı için bu şekilde yapılmak zorunda idi. En kötü tarafı ocak ilk yanışında evin içini duman basmasıdır. Yemekler ya da süt pişirmeler ocaklığa konan sağcakla yapılırdı.
*
Çaylarda genelde ocaklıkta pişirilirdi. Sadece çaydanlığımız kararmasın diye tenekeni bir yüzü kesilir, çaydanlığın altına gelecek şekilde ortası delinirdi. Kestiğimiz teneke ocaklıktaki sağcağın üzerine, çaydanlıkta onun üzerine konarak çay yapılırdı. Büyük tüp genelde olmazdı durumu biraz iyi olanda küçük tüp olurdu o da çay içindir.
*
Mutfak Dolabı: Köylerde duvara monte edilmiş tabaklık ve til (tel) dolabı bulunurdu. Yani tas tabak tabaklığa, yiyecek içeceklerde til dolabına konurdu. Yaylada bunlar yoktu. Tabaklık ve til dolabı problemini de taşlar arasına yerleştirilmiş odun parçalarının üzerine konan tahtaların üstüne koyarak çözülmeye çalışılırdı. Sadece yiyecek içeceklerin üzeri tas tabakla kapatılırdı. Çünkü tavandan toz toprak döküleceği gibi fare, su çeken gibi hayvanlarda korumak gerekirdi.
*
Evlerde su olmadığı için sular çeşmeden bidonlar ile getirilirdi. Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, yayı makinesi ise o elleri öpülesi ANNE VE ABLALARIMIZIN ELLERİ İDİ. O ÖPÜLESİ ELLER NE ÇEKTİ. O ELLERİN GÖRDÜĞÜ EN İYİ KREM VAZELİN BİRAZ DAHA İYİSİ ARKO KREM İDİ.
*
Elleri öpülesi anne ve ablaların şahsında vefat eden tüm geçmişlerimiz için EL FATİHA…
Yatak Odası: Yatak odası diye bir yer var, desek gülersiniz. Eski köy evlerimiz oturma odası gibi idi. Oturma odalarımız hem yatmak için hem oturmak için hem misafir için hem de yemek için kullanılırdı. Yayla evlerimizde aynen öyle idi. Sergimiz çul veya kilimdi. Oturma grubumuz yer minderleri idi. Yataklarımız yine yer minderleri idi.
*
Vestiyer: Köylerdeki gibi yüklükler yoktu. Yatak yorgan ve battaniyeleri oraya kaldıraca evin bir köşesine dürerek konurdu. Üzerine de battaniye ile kapatılırdı çünkü evin damı toprak olunca toz toprak dökülürdü.
*
Gardırop: Giysilerimizi gardıropa koyardık diyeceğimde köyde evlerimizde bile bu koktu. Ne vardı köydeki evlerimizde temiz olanlar çamaşır leğenin içinde giydiklerimizde askıda olurdu. Yayla evlerimizde askı olmadığı için taşlar arasına yerleştirilen küçük değnek parçalarına asardık giysilerimizi.
*
Sergimiz bilmem ne halı diyeceğimi beklemeyin. Keçi kılından yapılan çullardandı. Durumu biraz iyi olanlar ise kilim sererdi yerlere.
*
Evler tek oda idi. Giriş kapısın karşısında genelde ocaklık olur. Ocaklığın bir tarafı oturmak ve yatmak için kullanılırdı. Diğer yarısı da mutfak, banyo, odunluk kullanılırdı.
*
Mutfak: Ocaklık genelde tavana kadar önü açık, bacası aracılığıyla dama bağlı idi. Ya da yarıya kadar açıktı. Bizim ki kazanın sığacağı şekilde açık üst tarafı kapalı idi. Ocaklığın önünün açık ya da yarı açık olması sadece yemek ya da çay yapmak için değil süt pişirme ve keş yapma içinde kullanılacağı için bu şekilde yapılmak zorunda idi. En kötü tarafı ocak ilk yanışında evin içini duman basmasıdır. Yemekler ya da süt pişirmeler ocaklığa konan sağcakla yapılırdı.
*
Çaylarda genelde ocaklıkta pişirilirdi. Sadece çaydanlığımız kararmasın diye tenekeni bir yüzü kesilir, çaydanlığın altına gelecek şekilde ortası delinirdi. Kestiğimiz teneke ocaklıktaki sağcağın üzerine, çaydanlıkta onun üzerine konarak çay yapılırdı. Büyük tüp genelde olmazdı durumu biraz iyi olanda küçük tüp olurdu o da çay içindir.
*
Mutfak Dolabı: Köylerde duvara monte edilmiş tabaklık ve til (tel) dolabı bulunurdu. Yani tas tabak tabaklığa, yiyecek içeceklerde til dolabına konurdu. Yaylada bunlar yoktu. Tabaklık ve til dolabı problemini de taşlar arasına yerleştirilmiş odun parçalarının üzerine konan tahtaların üstüne koyarak çözülmeye çalışılırdı. Sadece yiyecek içeceklerin üzeri tas tabakla kapatılırdı. Çünkü tavandan toz toprak döküleceği gibi fare, su çeken gibi hayvanlarda korumak gerekirdi.
*
Evlerde su olmadığı için sular çeşmeden bidonlar ile getirilirdi. Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, yayı makinesi ise o elleri öpülesi ANNE VE ABLALARIMIZIN ELLERİ İDİ. O ÖPÜLESİ ELLER NE ÇEKTİ. O ELLERİN GÖRDÜĞÜ EN İYİ KREM VAZELİN BİRAZ DAHA İYİSİ ARKO KREM İDİ.
*
Elleri öpülesi anne ve ablaların şahsında vefat eden tüm geçmişlerimiz için EL FATİHA…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder